İmam Şafii Fıkhın Şair Sultanı

İslamiyet’in yeryüzünün farklı coğrafyalarına yayılması, beraberinde birtakım yeni konular ve cevap verilmesi gereken sorular getirdi. Kur’an’ın nüzulü tamamlanmış ve Hz. Peygamber (sav) bu hayata veda etmişti. Ve bu soruların önemli bir kısmının cevabı ne Kur’an’da ne de hadis-i şeriflerde vardı.
Bu manzaraya muhatap olan bütün âlimler, mesailerinin hemen hemen tamamını bu müşkülü halletmeye sarf etmişlerdir. Bu büyük çalışmalar sonrasında o zamanki sorulara cevap vermekle yetinmemiş, sonraki asırlarda yaşayan Müslümanların işini epey kolaylaştıracak formüller de geliştirmişlerdir.
Tarihî kaynaklar ışığında İmam Şafii’nin hayatını konu alan bu eser, aynı zamanda İslam hukuk tarihinin ve diğer fıkıh âlimlerinin de faaliyetlerine değinir. Hayatı diğer mezhep imamlarının her birine temas etmesi hasebiyle İmam Şafii demek, aslında dört büyük mezhep hakkında bilgi sahibi olmak demektir. Ancak İmam Şafii’nin farklı bir yönü daha vardır. Büyük müfessir Fahreddin Razi, onun fıkıhtaki yerini şu ifadelerle anlatır: “Bilmiş ol ki! Usul ilmine nispetle Şafii’nin yeri, mantık ilmine göre Aristo’nunki gibidir...”
İmam Şafii’nin ilim yolculuğu hiç de kolay olmamıştır. Bazen bir kelime için şehir şehir dolaşmak, sürgüne ve zindana katlanmak, yeri geldiğinde idamla yargılanmak vardır işin ucunda. Bu romanda, bütün bu zorluklara rağmen ilimle ve özveriyle lebalep dolu, verimli bir ömrün hikâyesini okuyacaksınız.